28 Mayıs 2006

EbruG özür diler...İstanbul Modern'den cevap gelir...

İstanbul Modern, modern sanatımızın öncülerinden Fahrelnissa Zeid ve Nejad Devrim'in yapıtlarından oluşan "Fahrelnissa ile Nejad: Gökkuşağında İki Kuşak" sergisini 18 Mayıs 2006'da açtı.Serginin son günü 27 Ağustos.
25 Mayıs Perşembe günü İstanbul Modern'deydim.Haddim değil, resimler hakkında konuşamam.İstesem de beceremem zaten, ama özellikle Fahrelnissa'nın hayat öyküsü çok etkiledi beni.

"Sadrazam Cevat Paşa'nın kardeşi diplomat, komutan, fotoğrafçı ve tarihçi Şakir Paşa ile Giritli Sare İsmet Hanım'ın kızı olan Fahrelnissa Zeid, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bir çok asker, idareci ve bilim adamı yetiştiren Şakir Paşa Ailesi'nden geliyor. Bir Osmanlı aydını olan aile, Cumhuriyet hümanistleri arasında önemli bir yer tutar. Fahrelnissa Zeid, Halikarnas Balıkçısı yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı ve ressam Aliye Berger'in kardeşi, seramik sanatçısı Füreya Koral'ın teyzesidir. Yazar İzzet Melih Devrim ile evliliğinden olan çocukları ise ressam Nejad Devrim ve yönetmen, tiyatro sanatçısı Şirin Devrim'dir."

Umarım birileri bu özel insanın hayat serüvenini güzel bir belgesel yapar, zira Fahrülnissa'nın ailesi, çocukluğu, evlilikleri, kocaları, çocukları, yaşadığı şehirler, seyahatleri, Atatürk'lü anıları hepsi ama hepsi birbirinden etkileyici hikayeler barındırıyor.

İstanbul Modern'e bu ilk gidişim değil, ama her seferinde heyecanlanarak girdim o kapıdan.Şehir dışından gelen dostlarımı da mutlaka fırsat bulup götürmeye gayret ettim.

Müzenin içinde bir de kafe var belki biliyorsunuzdur.Manzarası şahane, yemekler güzel, ortam hoş.Amaaa...

Ama, bu gidişimde çok rahatsız edici bir durum söz konusuydu.Benim bulunduğum 12:00-15:00 saatleri arasında müzeyi yoğun bir yemek kokusu sarmıştı.Düşünsenize, siz bir yandan hayal dünyanızda yolculuğa çıkmışsınız , kah Fahrülnissa'yla Londra'dasınız, kah Nejad'la Paris'te bir atölyede.Ama o lanet yemek kokusu hep yakanızda!

Bir modern sanatlar müzesini gezerken, havalandırması olmayan ikinci sınıf bir lokantadaymış gibi neden hissetsin ki insan?Biz ziyaretçilere zaten ayıp da, orda eserleri sergilenen çoğu tek başına bir müzeye bedel sanatçılara daha da büyük ayıp değil mi?
Ben kendi adıma özür diledim onlardan ama galiba "bir daha olmasın" dediler.

Sayın Ebru Gazioğulları,
Öncelikle müzemizle ilgili değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.
Sizi rahatsız etmiş olan ve İstanbul Modern olarak bizim de farkında olduğumuz yoğun yemek kokusunun önlenebilmesi için bugüne kadar çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Ancak kokunun tamamen önlenebilmesi mümkün olmamıştır. Yapılan çalışmalarda, bu problemi ortadan kaldırabilmek için gereken tadilatın ciddi boyutlarda olduğu görülmüştür.
Sonuç olarak müzemiz söz konusu tadilatı, yapı işleri programına almıştır. Ancak teknik bir takım gerekler dolayısıyla yapılacak işin zamanlaması kesinlik kazanmamıştır.
İstanbul Modern’e göstermiş olduğunuz ilgiye ve daha güzel bir İstanbul Modern için olduğuna inandığımız yerinde uyarılarınıza içten teşekkürlerimizi sunarız.
Saygılarımla,
Funda Öge
İSTANBUL MODERN















24 Mayıs 2006

EbruG şiir okurken

beni yanlış evlerde aradılar ; süt dökmüş kedilerin,
kapısı kilitli dağların yamacında , gereğinden fazla
süren suskunluğun eşiğindeydim oysa.
...
ayna ;
beni yanlış öptüler aslında

altay öktem

22 Mayıs 2006

EbruG ve Açıkhava


Mazhar Fuat Özkan Grubu, yeni ve eski şarkılarıyla sahnede...Kısa süre önce çıkan AGU isimli albümlerinin birbirinden güzel şarkılarından seçmeler ile, gönüllere taht kurmuş klasiklerini onlarla birlikte söylemek isteyenler için MFÖ 30 Haziran Cuma akşamı Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda olacak.

Bilet Fiyatları
A - B - C - D - E BLOK: 65 YTL
H - K - L - M - G - N BLOK: 55 YTL
F - P BLOK: 45 YTL


Fakirlik edebiyatı yapmak değil niyetim.Ama anlayamıyorum harbiden.Anadolu yakasında oturan bir çiftin bu konseri en dandik yerden izlemek için bile cebinden -yol paralarını da düşünerek- 100 YTL çıkması söz konusu.
Harbiye Açık Hava her zaman sevdiğimiz sanatçıları yıldızların altında izlemenin ,kucaklamanın, sevdiklerimizle beraber bir ağızdan şarkı söylemenin adresi oldu bizim için.
Yaptığım basit oran orantı hesapları yeterli gelmiyor bu bilet fiyatlarını anlaşılabilir kılmaya.Gecen sene 20YTL'ye yine Açıkhava'da yine MFÖ izledik.Biz her yaz gitmezsek bir MFÖ konserine o sene içinde kesin kurtlanırız.Ama bu sene durumlar zor gözüküyor.Olimpia Wish'deki MFÖ konseri bilet fiyatı da dalgaları aşıyordu ama Harbiye Açıkhava darbeyi tam indirdi.

18 Mayıs 2006

EbruG'un hemşireleri...kolye güncellemesiyle



Dün akşam 21 yıllık iki arkadaşımla buluştum.Bu ikisi birlikte dalmaya Kaş'a gideceklerinden önce express bir tatil alışverişi turu atıldı Nişantaşı'nda.Zamanında birlikte tatile gidip, otobüs yolculuğunda yanımıza denk gelen yolcuları bezdirdiğimiz de oldu ama bu sefer bensiz gidiyorlar.Alışveriş turundan sonra klasikten vazgeçmedik, All Sports'a gittik.Seviyoruz burayı.Çalışanları, müşterileri, müşterilerin çocukları, bebekleri, köpekleri filan...Sıcak bir ambians.
Mimar olan hemşirenin bitmeyen usta takip terbiye telefonları.Parkeci,tesisatçı, boyacı, döşemeci, klimacı...Mühendis olanın Birleşmiş Milletler ayarında bir çeşitlilik gösteren işsel ziyaretçileri.Benim arada ütü, anane, hasta, pasta hikayelerim...Dışardan dinleyen 3 deli bir araya gelmiş boş boş konuşuyor, vara yoka gülüyor der.
Allahım ne çok konuştuk!
Eskiler, yeniler, adaylar, potansiyel ihtiva edenler, komik bir anı olmaktan öteye geçemeyenler, platonikler, hesaplar, kitaplar,hmmm'lar, cık cık'lar, file çorap, beyaz gömlek,outlet, pembe ayakkabı, şişman gözlüklü kız, fotokopiciden beri takip eden gizemli kel adam, dip boya, kaş, Kaş, tortellini güzelmiş,kim ne dedi, ne demek istedi, der gibi baktı, filtre kahve sütlü, Audi A3, daha gidip bavul yapacam, çok yedik bak göbeğim çıktı, dövecem ben bunu göbek diye gösterdiği şeye bak...
Daha önce de söyledim arkadaşlarım Allah'ın lütfu.Hele bu ikisi daha başka.Ben gak deyince guk anlamıyorlar.Zaten çokçası gak dememe de gerek kalmıyor.Hatta ben "yok valla , guk" desem de "hadi hadiiii gaktır o" diyecek kadar da ciğerimi biliyolar.Güzel anlattım ama di mi :)
Bir gidip gelsinler bakalım, alacağım ifadelerini -muhtemelen All Sports'da-.


28 Mayıs güncelleme : Evet, dün akşam aldım ifadelerini All Sports'un bahçesinde.Yemişler, içmişler, dalmışlar, çıkmışlar, plajda, otobüste uyumuşlar vs vs.Bana da güzel bir kolye getirmişler kıskanmıyayım onları diye.Hınzırlar, yılbaşında hediye ettikleri küpelerle takım olacak çoook güzel birşey almış.

16 Mayıs 2006

EbruG'un baz istasyonu


Birileri karşımızdaki binanın tepesine baz istasyonu kondurmaya girişmesin mi!Bahsettiğim mesafe yatağımın başucundan 5 bilemedin 6 metre sonrası.
İş başa gelince neler öğrendim neler.Sevgili Hatice Kalyoncu gözümü açtın, saol.
Nedir kardeşim baz istasyonu diyen var mı bilmiyorum ama baz istasyonları, GSM iletişimin kapsama alanını genişletmek için bina çatılarına kurulan, genellikle beyaz renkli ve kutu şeklinde, 4 metre boyunda, iki çubuk antenle bir çanak antenden oluşan ve mikrodalga yayan cihazlardır.
Eee ne güzel, kursunlar bazı çatıya, cep telefonları canavar gibi çeksin düşüncesindeysiniz, önce bir dinleyin:Az önce laf arasında geçen mikrodalga adı gibi sevimli birşey değil işte.
Mikrodalgaların kanser yapıcı etkisi var.Kendisi kanser oluşturabildiği gibi kanser yapıcı maddelerin hücreye girişini kolaylaştırıyor veya mevcut kanserli ortamın yaygınlaşmasını hızlandırıyor.Diğer zararları şunlar :"Mikrodalgaların göze zararları: Tavşanlar üzerinde yapılan araştırmalarda mikrodalgalar nedeniyle göz merceğinin bulanması (perde veya katarakt), göz saydam tabakasının (kornea) bulanması, renkli tabaka (iris) iltihabı, gözdibi (retina) harabiyeti meydana geldiği tespit edilmiştir.
Mikrodalgaların kulağa zararları: 20 mJ/cm3'ten daha düşük dozda darbeli mikrodalga enerjileri bile kulak çınlamasına ve işitme kaybına yol açmaktadır.
Mikrodalgaların cinsel yaşama etkileri: Deney hayvanları üzerinde yapılan çalışmalarda erbezlerindeki hücrelerin ölmesi sonucu kısırlık, mutant yavruların doğması, dölütün dölyatağında ölmesi, adet bozuklukları, östrojen artışı nedeniyle gebeliğin tehlikeye girmesi, düşüklerin artması tespit edilmiştir. Mikrodalgaya maruz kalan fizik tedavi teknisyenlerinde yukarıdaki rahatsızlıklar tespit edilmiştir.
Mikrodalgaların bağışıklık sistemine zararları: Mikrodalgaların vücuttaki T8 lenfositlerini ve doğal öldürücü (natural killer) lenfositlerini azalttığı, antikorları azalttığı ve dolayısıyla bağışıklık sisteminin çöktüğü artık tıbbi bir gerçekliktir.
Mikrodalgaların kana zararları: Mikrodalgalar kan hücrelerini (alyuvar, akyuvar, pıhtı oluşturucu pulcuklar) azaltır, kanın kimyasını bozar, beyin ve kan için çok önem taşıyan bir enzim olan asetilkolin esterazı azaltır. Bu enzimin azalması ölüme yola açar. "


Bu sinsi dalgaların gelip beynimizi öpmesini beklemeyeceğiz tabi.

Anayasamızda "Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir." hükmü yer almakta. Anayasanın bireylere vermiş olduğu bu hakkın kullanılması için devlet ve bireyler her türlü çabayı göstermek zorundadır diyor.
Medeni Yasa komşuluk hukuku bakımından kişilerin gayrimenkulu kullanmasına sınırlamalar getirmiş. Medeni Yasa'ya göre bir kimse mülkünü kullanırken hele sınai işler yaparken komşusuna zarar verecek her türlü taşkınlıklardan çekinmeğe mecbur. Medeni Yasanın bu maddesine göre, bireylerin komşuluk hakkına dayanarak komşularından bu istasyonu kaldırmasını istemeye hakkı var.

Baz istasyonu hakkında şikayetler Telekomunikasyon Kurumu Tüketici Şikayetleri Merkezine, posta, e-posta, faks veya 130 numaralı hattan telefonla yapılıyormuş. www.tk.gov.tr adresinden Tüketici Şikayetleri Formu doldurulabilir, 0212-4656276 no'lu faxa şikayet dilekçesi faxlanabilirmiş. Telekomünikasyon Kurumu İstanbul Bölge Müdürlüğü'nün telefon numarası ise 0212-4656262

Hiç bir dayanağım yok ama nedense baz istasyonu ve Telekomunikasyon Kurumu'nu ayrı saflarda düşünemiyorum.Adamlar için ne kadar baz o kadar komunikasyon değil midir sanki?
İçimden bir ses yazdığımız şikayet dilekçelerine cevaben "gerekli ölçümlerin gerçekleştirildiği ve sağlığı tehdit edici bir uygulama yapılmadığının tesbit edildiği vs vs " gibisinden bir yazı alacağımızı söylüyor.

Tüketiciler Birliği'nde görev alan bir arkadaşımın önerisi ise Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunup karşı binadaki baz istasyonlarının insan sağlığını tehdit ettiğini söylemek.

Bu yazının neresi giriş neresi gelişme belli değil.Sonuç derseniz o daha hiç yok.Makul zamanda mutlu sonla güncellemeyi umuyorum.

14 Mayıs 2006

EbruG'dan Bitter'e


Çok sevdiğim bir arkadaşım bu ay sonunda tası tarağı toplayıp başka bir ülkeye gidiyor.Burdayken bile görüşmemiz yılan hikayesine döner, onun sürpriz toplantıları seyahatleri araya girer dururdu.Ama şimdi artik o hep çok uzakta olacak.Bugün galiba onu son görüşümdü.Ofisine yakın bir kafede yasak aşk yaşayan tipler gibi iki arada bir derede hasret giderdik.Yanımda olmayacağı doğum günüm için bana şimdiden hediyemi verdi.Bana onu hatırlatacak bir parfüm.Hesabı ödeyip çıktık, ayrılacağımız noktaya geldik.Sanki üç beş gün sonra görüşecekmişiz gibi "hadi bye şekerim" dedik, o sağa döndü, bir pazar öğleden sonrasını daha geçirmek üzere ofisine gitti.Ben sola döndüm, elimde tarçın kokan parfümümle eve geldim.
Sen gidiyorsun ya, benim de içimden birşeyler gidiyor diyemedim.Seni özleyecegim, seni görmek aynı şehirdeyken bile efsane gibiydi, bundan sonra ne olacak diye soramadım.Kendine çok iyi bak, yaban ellerde yemini suyunu ihmal etme diye tembihleyemedim.Senin yanında komik, şımarık ve yaramaz olabiliyordum şimdi beni kim gözlerini açarak ama yargılamadan dinleyecek diye duygu sömürüsü de yapamadım.
My dearest bitter, güzel yüzünü kimseler soldurmasın.Öpüyorum şekerim.Bisous.(Fransızca "buse" demek, you know :) )

10 Mayıs 2006

EbruG duvara karşı

İster itiraf deyin ister tükürdüğünü yalamak.Söylemezsem çatlarım.Halk Günü'nde Topkapı Sarayı'na gitmek çok parlak bir fikir değildi.Hatta hiç kıvırmayayım, pişmanlık ve süratle mekanı terk etme isteğinden başka birşey uyandırmadı.Biz daha uyuyalım, halk gününde sevgili halkım tam tekmil ordaydı.Fakat ortada bir gariplik var, ben kendimi sürüler halinde müze ziyaretine gelmiş bu insan kalabalığına yabancı hissettim.Halk günü deyince üzerime alınmakla saflık mı ettim nedir.
Asırlık duvarlarına dayanıp hayaller kurduğum Topkapı Sarayı'nda bu sefer çocuk ve kadın çığlıklarından, ter kokusundan, itişten, kakıştan kaçacak yer aradım.
Aya maya kumpanya oynayan çocuk gruplarını yara yara çıktım dışarı.Bana neyin iyi geleceğini biliyordum.Yeşil Ev'e gitmeliydim.Gittim.
Yeşil Ev işlenmiş, kenarları dantelli bir ipek mendil gibi.Beyaz tahta sandalyeler, mermer masalar, beyaz ferforje sokak fenerleri, klasik müzik, sarmaşıklı duvarlar Yeşil Ev'in bahçesine çok yakışıyor.
Bahçede oturdum.Mağrur duvara incecik kollarıyla kendinden beklenmeyen bir gayretle tutunan sarmaşığa baktım.Bu sarmaşık bir kadın ve bu duvar da -adı üstünde duvar işte- bir erkek olmalı.Kadın sarmaşık erkek duvara bütün kollarıyla sarılmış.Her yanını sarmış.Çok aşık.Erkek duvar anlamazdan geliyor.Ben bu hikayenin sonunu biliyorum.Sarmaşık sararıp solacak, kuruyup küsecek.Duvar tınmayacak.
Yeşil Ev için 3 kelime : huzur-yalnızlık-uzak
Huzur hep istediğim, yalnızlık bazen iyi bazen hüzünlendirici, uzak...bilmiyorum...Bazı şeylerden kendi isteğimle uzak durmuyor muyum?Ama daha yakınımda olmasını istediklerim?Özlediklerim?
Bu sarmaşık da heralde bütün kış hiçbirşeyi özlemeyen özlemeyi akıl bile edemeyen nato kafa nato mermer duvarı özlemiş.Kollarını açmış onu bekleyen, onu hayatına katmak isteyen ağacı görmezden gelip duvarın karizmasına teslim etmiş kendini.Ne zaman akıllanacaksın ey güzel sarmaşık?

08 Mayıs 2006

EbruG sushi yerse...


"Hai Gayret!" Son derece düzgün bir şekilde ütülenip katlanmış kumaş peçetemin içinden çıkan nottu bu.Galiba benim gibi hayatında ilk defa çubuklarla yemek yiyecekleri düşünmüşler .Dün çok sevgili arkadaşım Bahar beni Elmadağ Divan Oteli'ndeki Hai Sushi'ye götürdü.Bahar bir sushi aşığı, ve bence ilk defa sushi yiyecekseniz kesinlikle yanınızda olması gereken kişi.

Hai Sushi dışardan geçerken de gördüğüm gibi çok düzgün ve huzurlu biryer.Fakat esas olay cam kenarlarındaki masalarda değil mekanın ortasında. İki uzakdoğulu ,beyaz önlüklü ve kepli arkadaş ortadaki bar gibi boşlukta ibadet edercesine , birbirleriyle hiç konuşmadan sushileri hazırlıyorlar.Siz de barda Homer Simpson ve saz arkadaşları gibi otururken onları zevkle izliyorsunuz.

Olayın en oyuncaklı tarafı dönen bant şeklindeki tezgah.Hazırlanan sushiler küçük beyaz tabaklarının üzerinde üzerleri şeffaf bir kapakla kapatılmış olarak önünüzden vızır vızır geçiyorlar.Siz de canınızın çektiği, benim durumumda arkadaşınızın size uyacağını düşündüğü sushiyi kapıyorsunuz döner tezgahtan.Hatta sanırım gözünüze kestirdiğiniz tabağın önünüzden geçmesini sabırsızlıkla bekliyorsunuzdur. Başkaları tarafından sizden önce alınıp lüpletilmesi halinde ise size ancak "hai şansıma" demek düşer heralde.

Sevgili Bahar benim yeteneklerimi abartmış olacak, bana sabırla çubukları tutmayı gösterdi.Sonra wasabi'mizden biraz alıp soya sosumuza kattık.İçecek olarak da bir çaydanlık dolusu yeşil çay geldi.Sushi'ler şekil itibariyle 3e ayrılmış durumda.Dondurma külahı gibi olanlar(temaki), kayık gibi olanlar(nigiri) ve yuvarlaklar(maki).Ben isimleri sake,ebi ve avokado olan sushilerden denedim.Sake ve ebi şekil olarak nigiri sushiydi.Biri somonlu diğerinde buharda pişirilmiş karides var.Avokado'nun olayı doğal olarak avokado , şeklini soracak olursanız, bir maki.İçlerinden ağız tadıma en uygunu somonlu olan sake idi.

Fakat çubuk olayına mutlaka değinmem lazım.Herkes bana bakıyor,allahım ne beceriksizim, ay ay ay düşecek, ve evet işte düştü.Bu duygular içinde, çubuğu ağıza getirmek daha zor geldiğinden önümdeki sos tabağına burnumu sokarcasına eğilerek yedim sushilerimi.En zavallı an da , hedefe kilitlenmeye sadece 2 cm kalmışken, çubuğun ucundaki yiyeceğin cuppadanak sos kasesine düşmesiydi.

Bahar çok cool'du.Bir kere sağolsun, onu utandırdığıma dair en ufakbir renk vermedi.Kendisi bir cerrah maharetinde götürdü sushileri.

Sushi konusunu burda kapatıyorum.Çünkü aslında söylemek istediğim daha önemli birşey var.Hai bahane.

Alışkanlıklar iyidir, hoştur, tanıdıktır, risksizdir,rahattır.Sevdiğimiz insanlarla alışageldiğimiz aktiviteler yapmak da kesin çok güzeldir.

Ama yeni birşeyler denemek hele de bunu yapmanız konusunda sizi bir arkadaşınızın desteklemesi, yol göstermesi, yüreklendirmesi.Siz abuksubuk şeyler yaparken yanınızda kasmayan ve bu sayede sizi de rahatlatan birinin olması.Bence bunlar da çok güzel.

Biz Bahar'la dün Ara'ya gidip pestolu makarna yeseydik bir sene sonra bütün detaylarıyla hatırlar mıydım bilmiyorum.

Arkadaşlarımıza, ilişkilerimize değer veriyorsak onların bayatlamamasını, gazının kaçmamasını istiyorsak bence biraz emek vermeliyiz.Hai gayret!!!

07 Mayıs 2006

EbruG ve yine müzeler.Halk Günü müjdesiyle...


Yerli yabancı ziyaretçilerin müze giriş fiyatlarındaki ayrım ben ve müze gezmeyi seven yerli arkadaşlarımdan yana işlediğinden biz hesapsız kitapsız kasmadan kafamıza göre kültür turları atardık İstanbul kazan biz kepçe.

Ne var ki Avrupa Birliği'ne uyum çerçevesinde müzelere giriş ücretlerinde yerli-yabancı ayrımı Şubat ayında kaldırıldı.

Fikir vermesi için rakamlara bakacak olursak Topkapı Sarayı ve Ayasofya gibi müzelerin giriş ücretleri yerli turistler için 3 YTL'den 15 YTL'ye çıktı.

Yerli ve yabancı fiyat eşitliğiyle birlikte Arkeoloji Müzesi 5, Ayasofya Müzesi ve Galeri Katı 15, Kariye Müzesi 10, Aya İrini Müzesi 4, Mozaik Müzesi 4, Fethiye Müzesi 2, İmrahor Sarayı 2, Tekfur Sarayı 2, Topkapı Sarayı Müzesi 12, Harem 10, Topkapı Sarayı Hazine Dairesi 10, Divan Edebiyatı Müzesi 2, Türk ve İslam Eserleri Müzesi 2, Rumeli Hisarı 4, Yedikule Surları 4, Yıldız Sarayı Müzesi 2 YTL’ye yükseldi.

Müzelere giden Türk vatandaşı sayısında hemen yüzde 80 düşüş olmuş.
Bunu gören Kültür ve Turizm Bakanlığı, vatandaşların müze ve ören yerlerinden daha fazla yararlanmalarını sağlamak amacıyla "Halk Günü" uygulaması başlatmış.
"Halk Günü" uygulamasıyla yerli ziyaretçiler, ayda bir Bakanlığa bağlı müze ve ören yerlerini kimlik kartlarını göstermek koşuluyla ücretsiz ziyaret edebileceklermiş.


Tüm müze ve ören yerlerinde 8 Mayıs, 5 Haziran, 3 Temmuz, 7 Ağustos, 4 Eylül, 2 Ekim, 6 Kasım ve 4 Aralık günleri, "Halk Günü" olarak belirlenmiş.

Topkapı Sarayı Müzesi için de 9 Mayıs, 6 Haziran, 4 Temmuz, 8 Ağustos, 5 Eylül, 3 Ekim, 7 Kasım ve 5 Aralık halk günü olarak belirlenmiş.

Normalde bildiğim kadarıyla Topkapı Sarayı salı günleri gezilemiyordu.Fakat Topkapı için verilen halk günü tarihleri hep salıya denk geliyor.Sormadan gitmeyeyim derseniz Topkapı Sarayı telefon numarası 0212-5120480.

Nasıl bir şanssa benim müze gezilerimin büyük çoğunluğu ilkokul gruplarının patırtılı kütürtülü ziyaretlerine denk geldi.İtiraf etmek gerekirse öğrenciyken götürüldüğüm bu tarz gezilerde benim için de günün en güzel yanı o gün ders yapılmaması ve arkadaşlarla vara yoka gülünmesiydi.

Aklım başıma erip İstanbul’u kendime bir gurur vesilesi edindikten sonra yurtdışından gelen arkadaşlarımı ağırlarken onlar kadar belki daha fazla zevk aldım müze gezilerinden.

Müze deyince aklınıza beyaz çoraplı bermuda pantolonlu orta yaşlı Avrupa’lı amcaları getirip , sıkılıp yorulacağınızı düşünüp kendinizi buralardan soğutmayın.

Yukarıdaki rakamsal bilgileri tabii ki ezbere bilmiyorum.Kültür Bakanlığı’nın, gezi klüplerinin, gazetelerin, gezi dergilerinin internet sitelerinden faydalandım.Google sağolsun.

05 Mayıs 2006

EbruG gül ağacı arıyor


Halk arasında kullanılan eski takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılıyormuş : 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs Günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığı anlamına gelir ki, bu da kutlanıp bayram yapılacak bir olaydır. Birkaç gün evvel Ankara’da dolu yağdı ama olsun.

Hızır, yaygın bir inanca göre, hayat suyu (ab-ı hayat) içerek ölmezliğe ulaşmış; zaman zaman özellikle baharda insanlar arasında dolaşarak zor durumda olanlara yardım eden, bolluk-bereket ve sağlık dağıtan bir ulu kişidir.

Hızır, zor durumda kalanların yardımına koşarak insanların dileklerini yerine getirir. Kalbi temiz, iyiliksever insanlara daima yardım eder. Uğradığı yerlere bolluk, bereket, zenginlik sunar. Dertlilere derman, hastalara şifa verir. Bitkilerin yeşermesini, hayvanların üremesini, insanların kuvvetlenmesini sağlar. İnsanların şanslarının açılmasına yardım eder. Uğur ve kısmet sembolüdür. Mucize ve keramet sahibidir. Gördüğünüz gibi Hızır, bu nitelikleriyle mitoloji dünyasının kendilerine üstün yetenekler atfedilen tanrılarına on basmaktadır.

Biz Hıdrellez Bayramı’nı 6 Mayıs tarihinde kutluyoruz. Bugün Hıristiyanlarca da baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul edilir; bu günü Ortodokslar Aya Yorgi, Katolikler St.Georges Günü olarak kutlarmış.

Hıdrellez kutlamaları daima yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılmaktadır. Hıdrellezde baharın taze bitkilerini yeme adeti vardır. Bugünde kırlardan çiçek veya ot toplayıp onları kaynattıktan sonra suyu içilirse bütün hastalıklara iyi geleceğine, bu su ile kırk gün yıkanılırsa gençleşip güzelleşileceğine inanılır. Kozmetik dünyasının sarsıldığı andır.

Hıdrellez gecesi Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar yapılır. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılır.Alarm dı, sigortaydı, doberman dı, bulacaksınız bir korunma yöntemi kem gözlerden.

Ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler, Hıdrellez gecesi herhangi bir yere istediklerinin küçük bir modelini yaparlarsa Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanırlar. Ben seneler evvel bir arkadaşımın İstanbul’da iş bulmasını dileyip, fosforlu bir post-it kağıdına Boğaz Köprüsü’nü ve Cin Ali formatında arkadaşımı çizmiştim.Alyans, ev, araba, müdür masası, bebek, amerikan doları çizenleri de çok gördük.

Sonuç olarak baharın gelişi ve doğanın canlanması insanlar tarafından bayramlarla kutlanması gereken bir durum olarak algılanmıştır. Bence de bundan daha anlamlı ve yerinde bir kutlama olamaz.

Bu akşam (yani 5 Mayıs cuma akşamı) Ahırkapı’da Hıdrellez Şenliği var. Çeşitli sokak konserleri, sokak tezgahlarında bahar yiyecek ve içecekleri olacakmış. Hıdrellez ateşi yakılacakmış.Dilek ağacına dilekler asılacakmış..Meteorolojik uyarı : Hava serin olacak, kalın giyininmiş.

Ben bu kadar çok şeyi nerden biliyorum : www.hidrellez.org Ayrıca, hatırlattığı için Gülcan’a teşekkürler.

Hepimizin dileklerinin gerçekleşmesini ayrıca Hızır'ın arada sırada bizim buralardan da geçmesini diliyorum.

02 Mayıs 2006

EbruG bugün çok soru soruyor


Size de oluyor mu?Bazen kendinizi başka bir gezegenden hissediyor musunuz?Ya da kimsenin anlamadığı bir dili konuştuğunuzu?Ne bileyim sesinizin duyulmadığını düşünüp dudaklarınızı mühürlemek istediğiniz oluyor mu?Dost dediğiniz insanların hepsinin aynı gemiye binip yoğun,stresli ve önemli işler ülkesine gittiğini, arkalarından el sallayan size de "kaldığın bu kıyının kıymetini bil , benim yerime de keyfini sür" dediğini hayal ediyor musunuz?Birşeyler anlatmaya çalıştığınızda size verdikleri yanıtlardan aslında sizi değil kendilerini dinlediklerini farkettiğiniz olmuyor mu?Lisedeki coğrafya hocanızın lafı mı geliyor aklınıza " ben diyorum bayram haftası, sen anladın mangal tahtası".
Daha da kötüsü sonra bu şeytani düşüncelerden,bu gereksiz sebepsiz sıkıntılardan, hepsi birbirinden değerli dostların size allahın bir lütfu olduğunu bilmeyen bu hallerden dolayı suçlu hissetmiyor musunuz?İlgi arsızı ve normalin çok üstünde alıngan olmadınız mı biraz!
Titreyin ve kendinize gelin o zaman.

DOST

Bir gece habersiz bize gel,
Merdivenler gıcırdamasın,
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın..
Sabahlara kadar oturup konuşalım,
Kimse duymasın,
Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız,
Dokunarak uçalım..
İnsanlardan buz gibi soğudum,işte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma,
Anlarsın...

Cahit Külebi