22 Mayıs 2011

Cumartesi / isetramuC

Evden çıktı, sokak kapısının önünde duraksadı .Sağa dönüp merdivenlerden inip Beşiktaş'a mı insin, sola dönüp yokuşu çıkıp Nişantaşı'na mı çıksın bilemedi.Bu kadar plansız, bu kadar serbestçe kendini sokağa atabilmek ne güzeldi!İstediği yere giderdi.Nişantaşı'na çıktı.Sokaklar cıvıl cıvıldı.Neşeli kalabalığa karıştı. Gülümseyen, gamsız İstanbullu'lar sokaklara atılan masalara yayılmış yemeklerini yiyor ve havalı güneş gözlüklerinin ardından derin sohbetler ediyorlardı.Çok hoş bir kafeye gitti."Kantin" defalarca dergilere çıkmıştı. Paşa gönlünün istediği bir masaya oturdu. Ne de olsa elini eteğini çekiştiren bir çocuğu veya konuşacak birşeyleri kalmadığı için karşılıklı susacağı bir kocası yoktu.Bol resimli az yazılı bir derginin sayfaları arasında kayboldu.Bir çantaya dört bin dolar ver(e)mezdi, ama dört bin dolarlık çantanın nasıl birşey olduğunu bilmek isterdi.Limonatasından bir yudum daha aldığı sırada Kantin'in "çıtır" adını verdiği kağıt kadar ince pizzası geldi, üzerinde enginar, mantar ve rokayla.Çok lezzetliydi.Çıtır elle yenirdi.Hakkını verdi.Hiç suçluluk duymadan götürdü çıtırları.Çevre masalarda üçerli beşerli gruplar kafenin küçük bahçesini kahkahayla dolduruyordu.İnsanlar evlerine giren hırsızı bile gülerek anlatıyordu.Yemeğin üstüne sütlü bir filtre kahve söyledi, biraz daha dergi baktı.Cep telefonunu kontrol etti, arama veya mesaj yoktu.Rahattı.Hesabı ödeyip çıktı.Birkaç mağazaya girdi, kıyafet denedi. Güneşin ve güzel havanın tadını çıkardı, bol bol yürüdü.İstese sinemaya da giderdi, ama artık yorulmuştu.Yürüyerek eve döndü.Eşofmanlarını giyip, kucağına bir tas erik alıp televizyonun karşısındaki kanepeye oturdu, ayaklarını sehpaya uzattı.Keyifli bir gün olmuştu.

**************

Cumartesi günü güneşli ılık bir gündü.Evde geçirirsem sonradan kendime kızacaktım.Bunu bildiğimden, ne yapacağımı bilmez bir vaziyette hazırlandım ve dışarı çıktım.Dünyada milyarlarca insan vardı ama kimsenin umurunda değildim.Hadi bırak milyarları, cep telefonumda kayıtlı ikiyüzelli civarında numara sahibinden bir tanesi bile bu güzel günü benimle geçirmek arzusunda değildi.Yine aynı tribe girmiştim ve kendime daha da çok acımaya ve canımı sıkmaya meyilliydim.Ne arayanım soranım, ne de biryerde bekleyenim vardı. O yüzden kapının önünde durdum ve Beşiktaş'a mı ineyim Nişantaşı'na mı çıkayım diye kısa bir tereddütten sonra Kalıpçı Yokuşu'nu tırmanmaya başladım.Bozuk olan ruh halimden dolayı, insanların devamlı konuşuyor ve gülüyor olması dikkatimi çekmeye hatta beni hafiften sinirlendirmeye başladı.Hepiniz mi mutlusunuz yahu, ve hepinizin mi konuşacak ve bu güzel günü sizinle paylaşacak birileri var yanında.Bravo sizlere.Aynı sokaklardan ve caddelerden birkaç kez geçtim, takıntılı bir şekilde cep telefonumu kontrol ettim.Sonunda Kantin'e gidip kendimi yemeğe verdim.Gereksiz yükseklikte bir hesap ödedim ama hala tam anlamıyla rahatlamamıştım.Gidip birkaç mağazada kıyafet denedim. Şanslıyım ki vitrinde veya askıda beğendiğim şeyler üzerimde kötü durdu.Yoksa o kot eteğe sahip olmanın geçici hazzıyla kendimi salakça avutacaktım.Sinemaya gitmeyi aklımdan geçirdim ama çıkışta akşam olacaktı.Gündüz yine bir derece ama bu depresif halimin akşam yalnızlığında iyice demleneceğini çok iyi biliyordum.Eve gidip dizleri çıkmış eşofmanımı giydim, biraz ağladım, sonra bizimkilerle akşam yemeği yedik.