22 Ekim 2011

Paris'e veda...


1 Eylül Perşembe günü kızlar Nişantaşı Yargıcı'nın önünde buluşuyormuş gibi Bastille meydanında buluşurlar.Marais bölgesinin altını üstüne getirirler. Marais 17. yüzyılda zengin sınıfın ihtişamlı malikaneler yaptırdığı aslında bir zamanlar bataklık olan bir alandır.Hatta Marais bataklık demektir.Bu malikaneler restore edilip birer müzeye dönüştürülmüştür.Fakat kimse müze gezme havasında değildir.Sokaklar ve geçitler, butikler, galeriler ve restoranlar cıvıl cıvıldır. Place de Vosges'de , Hotel de Sully'nin bahçesinde, Hotel de Ville'in önündeki meydanda resimler çekilir.Gezi kitaplarında ismi geçmeyen, önemsiz ama hoşlarına giden avluların sokakların resimlerini de ayrı bir keşif sarhoşluğuyla çekerler.Leon'daki midye ziyafetinden sonra Boulevard Beaumarchais'de yürürler.Geniş kaldırımlarda , görkemli ağaçların gölgesi altında, rengarenk model model kapıların fotoğraflarını çeke çeke yaptıkları bu keyifli yürüyüşü unutmayacaklardır.Bir gazetecinin hakkında yazı yazdığı enteresan bir mağaza olan Merci'ye girerler.Kıyafet, mutfak eşyası ve parfümü aynı yerde satan kocaman depo gibi bir yerdir Merci.Caddeye bakan cephesinde oldukça kalabalık bir kafeteryası vardır.Paris pahalı bir şehirdir ve 1 Euro=2,5 TL'dir.Yeteri kadar gözlem ve incelemenin ardından Merci'den çıkılır.
Akşam yemeğini arkadaşın Les Gobelins'de kaldığı evde yerler.Menüde tavuk pilav, televizyonda Power Türk vardır.Yemekten sonra üç silahşörler dışarı çıkar. (Üçüncü silahşör arkadaşın eşidir.Kendisi aynı zamanda gün içinde aranan, bulunan, bulunamayan, bakılan, gezilen her türlü cd ve müzik aleti dükkanının müsebbibidir.) Malum üçlü nehire paralel, uzun ve güzel bir yürüyüş yapar.Paris'in gece hali bir başkadır.Sen nehrine bakan tarihi apartmanların loş salonlarında kocaman tablolar görürler.Yeni köprü anlamına gelen adının aksine Paris'in en eski köprüsünü - Pont Neuf'u- selamlarlar.Erkek silahşörün müthiş yön duygusunun da sayesinde St. Germain'e varırlar.Durum tespiti için atılan bir iki turdan sonra seçtikleri mekana otururlar ve şaraplarını söylerler.İlginç muhabbetler edilir. Kimi kararsız ve cesaretsiz oluşundan hayıflanır, kimi başladığı kitabı bitiremeyişinden.Kimi ellerim poğaça gibi der, kimi popom çok büyük. Netice itibariyle yine çok gülerler. Hava güzel - gece güzel - Paris güzel - kafalar güzel :)

2 Eylül Cuma gününün ilk yarısı Butte aux Cailles'in sessiz sokaklarında ağaçlı küçük meydanlarında kaybolarak geçer. Dar, arnavut kaldırımlı sokaklar, leylak rengi panjurlu evler görülür.Kırktan fazla bal çeşidinin olduğu ilginç bir dükkan olan "Les Abeilles"e uğranır.Malesef dönüşte aynı yerden geçilmediği için lavanta balı alınamaz :(.1926'da inşa edilmiş ve her evin farklı bir üslupla yapıldığı Square des Peupliers'ye gelinir. Ufak ve şık bir kafede ufak ve lezzetli bir salata yenir. Toliac metro durağından binilen metroyla Bastille'e gelinir. Kafelerden birinin meydana bakan sandalyelerinden birinde oturulup nefis bir kahve içilir. Yorgunluktan mıdır bilinmez ama sanki kahve yudumları yemek borusundan aşağıya mideye gitmektense doğrudan beyne gitmektedir.Daha iyi görmeye ve düşünmeye başlanır.Enerji toplanır.Çok merak edilen Viaduc des Arts'a gidilir. Bir köprünün altındaki taş kemerlerde yanyana açılan 50 tane mağaza bu sanat viadüğünü oluşturmustur.Atölyelerde kumaş çiçekler yapılır, eski resimler restore edilir, antika danteller onarılır. Biri sadece flüt onarır ve satar, bir diğeri keman ve çello. Uzun, ilginç ve ilham verici bir yürüyüş olur.Viaduc des Arts'ın geniş kaldırımlarında, ağaçların hışırdayan yapraklarının verdiği huzurla derin derin nefes alınır. "Au Bonheur des Dames" viadükteki son ve belki de en eğlenceli duraktır.Burası nakışla ilgili herşeyi bulabileceğiniz biryerdir. İplikler, danteller, kurdelalar, düğmeler, kumaşlar, desenler, dokular, işlemeler, kutular...Renk renk...Kahramanlarının ağır ağır hareket ettiği bir çizgi filmin içine düşülmüş gibidir. Place des Vosges yakınlarında akşam yemeği yenir, üzerine bir de Nutella'lı krep patlatılır.Memlekette yolunu gözleyenlere ufak tefek hediyelikler alınır.Tesadüf bu ya hediyelik eşya satan kadın 30 yıldır orda yaşayan bir Türk'tür.Yaklaşık yarım saat sohbet edilir.Otele dönülüp bavul toplanılır, duş alınıp hazırlanılır ve son Paris gecesi şehre veda etmek üzere otobüsle bakına bakına Eiffel'e gidilir.Gece Paris büyüleyicidir.Işıklandırılmış haliyle Hotel des Invalides , Dome Klisesi ve tabi ki Eiffel Kulesi muhteşemdir.Kulenin çevresindeki yeşil alana yayılmış yüzlerce insan vardır.Gitar çalanlar, şarkı söyleyenler, gülenler, birbirine sarılıp oturanlar, yürüyenler ve tabi ki fotoğraf çekenler. Flaşlar ateş böceği gibi yanar söner. Bekarlığa veda partisi yapan bir grup genç kız kiraladıkları pembe bir limuzinle Eiffel'e yanaşır.En az limo kadar havalı kıyafetleri ve ayakkabularıyla kahkahalar ve çığlıklar eşliğinde onlar da birbirlerinin resimlerini çekerler ve eğlenceye devam etmek üzere "araba"larına binip gözden kaybolurlar.
Geceyarısı otele son kez girerken, aslında bu eski bakımsız küçük odada haftalarca kalınabileceği düşünülür. Dönmek zorunluluğu olmasa...

3 Eylül Cumartesi sabahı aynı dengesiz ve dar merdivenlerden aşağıya indirilen bavul, resepsiyondaki tepkisiz adama bırakılır ve muhteşem Fransız kahvaltısıyla buluşulur. Ekmek, tereyağ, reçel,portakal suyu ve kahve. Buruk bir ruh haliyle Place des Vosges'e son kez gidilir.Meydanı çevreleyen dükkanlar, kafeler ve galeriler son kez tavaf edilir.Meydandaki dev ağaçların gölgelediği banklardan birine oturulur ve Paris günlükleri yazılmaya başlanır. Somonlu kiş ve beyaz şaraptan oluşan son öğle yemeği de bu güzel meydanda yenir.Vosges Meydanı'na derleyip toparlayıcı bir kahveyle veda edilir.Resepsiyona bırakılan bavul alınır ve Air France'ın havaalanı otobüsüne binmek üzere otobüsle Gare de Lyon'a gidilir.Check in yaptırılıp bavuldan kurtulduktan sonra Free Shop dünyasına dalınır.Raftaki lavanta balı sevindirir.Uçağın kalkış saatine kadar oyalanmak için Fransizca bir gazete anlaşılmaya çalışılır.Gece yarısı Atatürk Havalimanı'na inilir.
Renkler ve kokular değişmiştir :(