19 Eylül 2011

Paris günlükleri


31 Ağustos çarşamba, kulaklardaki uçak ağrılarından sonunda kurtulmuş olarak uyanılır.Les Gobelins'te kruasan ve meyve sulu kahvaltının ardından arkadaşın kaldığı evden çıkışının rahatlıkla görülebileceği bir kafeye oturulur. Bir kahve söylenir, güneş gözlükleri ve menünün ardına gizlenerek kendince heyecan yaratılır. O an gelir.Arkadaşa küçük çaplı bir şok yaşatılır.Büyük bir mutluluk dalgası olur. Çocukluklarından beri Nişantaşı, Taksim, Ortaköy, Bağdat Caddesi'nde buluşan kızlar şimdi Paris'tedir!
Ile de la Cite ve Ile St Louis bölgesinde dolaşırlar.Semtin dar sokaklarında birbirinden güzel küçük dükkanlar vardır. Çiçekçiler, çikolatacılar, pastaneler, fırınlar, butikler, şarkütericiler...Bulundukları tarihi binalarla uyum içinde ama hepsi ayrı güzeldir.Notre Dame çevresinde dolaşılır.Müzik dükkanlarına ve kitapçılara girilir.Burda özellikle Shakespear and Co kitapçısından bahsetmek gerekir. Bir gününüzü sıkılmadan orda geçirebileceğiniz bir yerdir.Uzanıp kitap okuyabileceğiniz kanepeler, çalabileceğiniz bir piyano ve dokunmaya kıyamayacağınız kıymetli eski kitaplar...
Peki o çok meşhur Fransız kabalığı, ukkalalığı nerdedir? Öğle yemeği yenilen kafenin işletmecisi kadın bunun için doğru adrestir.Müşterileri yerlerinden kaldırmaktan, azarlar gibi sipariş almaktan, İngilizce ve Fransızca bilmeyenlerle dalga geçmeye kadar uzanan geniş bir yelpazede o çok duyduğumuz Fransız kabalığından örnekler sergilemektedir.Meşhur Berthillion dondurma ağızlarda erirken, kadın filmlerdeki kafa koparanus dinazorlara benzetilir, gülünür geçilir.
Metroyla Champs Elysses'e gidilir.Arc de Triomphe önünde geleneksel fotoğraflar çekilir.Kaldırımda akan insan seline karışılır.Kalabalık ve sıcak yorucudur.Mağazaların çoğu tanıdık, fiyatlar uçuk.Akşam arkadaşın evinde buluşmak üzere ayrılınır.Marais'e dönülünce otele gitmeden çevrede turlanılır.Akılmadan çıkmayacak güzellikte bir meydana gelinir: Place des Vosges. Gezi kitaplarında dünyanın en güzel meydanlarından biri olduğu söylenen, mükemmel simetride ve hayat dolu bir meydandır.Fıskiyelerin çevresinde koşturan çocuklar, çimenlerde oturan gençler, küçük gruplar halinde gezen uslu ve yaşlı turistler, ayağınızın dibine gelen serçeler...Meydanı çevreleyen muhteşem yapının alt katlarında sıralanan galeriler, şık kafeler, bir mabedi andıran, girerken üstünüzü başınızı düzeltme ihtiyacı duyduğunuz çay dükkanı, meydana yayılan klasik müzik...
Paris'te gördüğü en çirkin şey olan otel odasına döndüğünde kulağında hala fıskiyelerin şırıltısı vardır..Duş alıp hazırlanır, kırmızı beyaz çizgili süveteriyle çok Parizyen olduğunu düşünür.Leon'a gider ve hep aklında olan o midyelerden iki eliyle yalana yalana yer(Bkz Vedat Milor). 91 numaralı otobüsle çay içmeye arkadaşına gider.

18 Eylül 2011

durduk yerde Paris'e nasıl gidilir?

Bir varmış bir yokmuş.Ülkelerden birinde, işin , gücün, günlük anlamsız koşturmacanın - zannedersiniz ki dünyanın tüm sıkıntısının- yükünü dar omuzlarına almış, kambur yürüyen, yere bakan, fazla gülmeyen bir kız yaşarmış. Kendi melankolisinin loş koridorlarında sahip olduğundan başka bir hayat, başka bir yer hatta başka bir isim hayaliyle dolanırmış. Kendi ördüğü dikenli tellerde ellerini kanatır, kimsenin görmediği yaralarına canını daha da acıtmak için tuz basarmış...

...Bir akşam geç bir saatte, şirkette çoğu zaman olduğu gibi tek başına çalışırken, "eeh başlarım ben böyle işe böyle hayata diyerek internete girilir ve Paris'e bir bilet alınır...

30 Ağustos salı sabahı 9'da kalkan uçakla başlar seyahat.CDG Havaalanından Air France'ın otobüsüyle Gare de Lyon'a gelinir.Gare de Lyon çevresi oldukça hareketlidir.Etkileyici gar binasının çevresindeki irili ufaklı kimisi şirin kimisi havalı pekçok kafeden birinde öğle yemeği yenilir ve metroyla Bastille'e gidilir.Otel, Bastille metro durağına çok yakın, "Marais" denen bölgededir.Otelin en iyi tarafı konumu, en fenası ise merdivenleridir.Bavulla birlikte yuvarlansam, kafayı gözü patlatsam, sigortam işe yarar mı acabanın hesabı yapılır.Bavuldan kurtulup Bastille meydanını tavaf etmeye gidilir. Port de Plaisance de l'Arsenal'e uzanılır.Marinada kıyıya bağlı küçük tekneler vardır.Elin Fransız'ı teknesinde çiçek yetiştirir, o küçücük alanda bile bir şıklık yapar.Rıhtım arnavut kaldırımlarıyla döşelidir.Trafiğe kapalı bu alanda tıkır tıkır yürünür.Çimenlerde çocuklarıyla oynayanlar, öpüşenler, kitap okuyanlar, laptopuyla çalışanlar vardır. Ortak parantez, herkes huzurludur ve kimse başkasıyla ilgilenmez.Bir Cafe Latte içilir, derin bir nefes alınır.Marinadan dönerken tesadüfen bulunan 91 numaralı otobüsle Les Gobelins'e gidilir.Les Gobelins gizli planın, aylardır sabırla beklenen sürprizin yapılacağı mekandır.Önceden keşif yapmak yararlı olacaktır.Les Gobelins sakin, görgüsüz turist kalabalığından nasibini almamış bir semttir.Paris'e tatile gelen çok yakın bir arkadaşın pat diye önüne çıkılacaktır.Les Gobelins'te durum tespiti yapılır ve ilk akşam yemeği ordaki bir suşicide yenir.Yurtdışında kırmızı et yemeyen ve öğlen tavuklu salata yiyen biri için oldukça anlamlı. 91 numaralı otobüsle Bastille meydanına ve otele dönülür.Yarın sabah arkadaşı kaldığı yerden çıkış anında yakalamk için erkenden Les Gobelins'e gelinecektir.