06 Eylül 2010

Islak çorapla sergi gezilir mi?

Uzun zamandan beri ilk defa zorunlu olmadığım, görevim olmayan birşey yaptım. Görevim olduğu için işe gidiyorum, görevim olduğu için saçımı boyatıyorum, düğün kıyafeti arıyorum, deniyorum, alıyorum.Görevim olduğu için doğum günü yaklaşanlara hediyelik aranıyorum, alıyorum, eve götürüyorum, beğenilmiyor değiştiriyorum. Üstelik sosyal görevlerimin karşılığında ödenek de yok, tam tersi harcama var.

Ama bugün İstanbul Modern’e geldim.Ve buraya gelmemi benden başka isteyen yoktu.Hatta gelmemem bazı kişiler için belki daha rahatlatıcı olacaktı.Yağmurlu biz Pazar sabahı saat 11’e doğru evden çıkıp otobüs durağına yürüyüp otobüsle Cevahir Alışveriş Merkezi’ne gittim, küçük ama önemli bir görevimi hallettim.Oyalanmadan çıktım ordan, zira İstanbul’da en sevmediğim yerler arasındadır Cevo.

Yine yağmur, yine otobüs, ver elini Ortaköy. Sahildeki çay bahçelerinden birinde çay içtim, camiinin yanındaki dev basket topunun resmini çektim.Sonra otobüsle Kabataş’a gittim.O yağmurda İstanbul Modern’e epey yürüdüm ve bu sırada ayakkabılarım hem bir miktar su aldı hem de tarif edilmez bir renge dönüştü.Yılmadım, vazgeçmedim.Derviş oldum, sabrettim.İstanbul Modern’e vardım.

Islak paçalarımla Hussein Chalayan’ın sergisine indim.Müzeye gelirken yaptığım nemli yürüyüş esnasında “ben kimlere hayran olurum?” diye düşünmüştüm. ( Yola her çıktığımda bu kadar derin değilimdir)
Cevap :Yaratıcı, akıllı, çalışkan, disiplinli, ne istediğini bilen insanlara.
Kimi kıskanırım peki? Sevdiği işi yapan ve bundan para kazananı.

O zaman, Bay Hüseyin Çağlayan’ın önünde saygı ve kıskançlıkla eğiliyorum efenim.Warm regards.Bence de Vöğg.

Bu duygularımı sizlere İstanbul Modern’in kafeteryasından bildiriyorum.Geçen hafta İstinye Park’ta yaptığım sosyal gözlemlerime devam edecek olursam, burada da kendimi yabancı hissediyorum zira çevremde Türkçe konuşan pek az.Enteresan tipler var burda.
Not the beatli turists but the entels and the dantels.
Güzel burası.Güzel.

NOT: Dice Kayek sergisini de gezdim tabi ki. Eserler değil ama sergi metinleri çok etkileyiciydi.Zaten Elif Şafak yazmış.Hastasıyım.

05 Eylül 2010

Leonardo İstinye'de

Leonardo’nun yeni filmi Inception’da hangisi gerçek hangisi rüya, neresi ilüzyon kimimiz yanılsama diye bocalıyorsun ya...İstinye Park da öyle bir yer.Alışveriş merkezinin içinde klimaların serinlettiği, lambaların aydınlattığı bir pazar yeri var.Etrafta dolaşan hatunlar o kadar hoş, o kadar bakımlı , alımlı ve şık ki...
Sanki aslında burası bir moda show, bir defile.Bu ortadaki manav ,bu kenarlardaki doğal sabunlar, kuru meyveler, buzların üzerine yatırılmış bu koca balıklar, bunların hepsi sırf pazar yeri konseptini desteklemek amacıyla uygun yerlere serpiştirilmiş dekorlar.
Etrafta tıkır tıkır dolaşan topuklu ayakkabılı, bronz tenli, kısacık şortlu, göğüs ve sırt dekolteli hatunlar, sağa sola koşturan, mutlaka marka kıyafetli sarı ve bukle buke saçlı çocuklar, kısa saçlı kısa pantolonlu, ensesi kalın, bileğinde kocaman saati olan adamlar da rollerinin hakkını vermeye çalışan figüranlar.
Yanlış anlaşılmasın, servet düşmanı değilim.Hatta bilen bilir, ayağımı pek yorganıma göre uzatamam , rahatım ve keyfim için gereksiz yükseklikte paralar harcamışımdır, harcayacağımdır.
Fakat diyeceğim o ki; Beşiktaş’dan 1,6 TL verip minibüsle İstinye Park’a gidebiliyorsun ve sonra kendini kapısında Ferrari’lerin sıralandığı bir yerde buluyorsun.İşte ondan sonrasında neyin gerçek neyin rüya olduğunu karıştırmamak çok zor.
Hayırdır inşallah