30 Ekim 2010

Beylerbeyi...Çengelköy...

Kuzguncuk yokuşlarından deniz seviyesine indim, Beylerbeyi iskelesindeyim.Balıkçıların şakalaşmalarını ve midye temizlemelerini izliyorum.Banklarda kadın erkek genç yaşlı cins cins insan var.Amcanın biri Cumhuriyet gazetesi okuyor, önümdeki bankta üç yaşlı kurt hiç konuşmadan gayet ciddi bir şekilde boğazı seyrediyor.Teyzenin biri elindeki simidi büyük bir şevkle geveliyor. Gençler tost-ayran, makara-kukara...
İskelede yemekleri çok da güzel olmayan ama manzarası on numara bir balık restoranındayım.Gözlerimi kapasam Boğaz'ın ninnisiyle hemen uyuyabilirim.

Yorgun bünyeye içilen bir adetçik bira ile güzelleşen kafa ve ayağımın altından kayan yeryüzü ile Çengelköy'e yürüdüm.Çınaraltı'nda ağaçların gölgesindeyim.Salaş- samimi - gün ortasında bile kalabalık.Tavla şıkırtısı olmazsa olmaz.

Kuzguncuk'da ve Beylerbeyi'nde iki ayrı mekanda farklı masa komşularım oldu, konuşmalarına kulak misafiri olduğum.Benzerlikleri de vardı, apayrı tarafları da.Unutmazsam bir dahaki sefere onları yazıcam.

25 Ekim 2010

Kuzguncuk







Bugün sizlere Kuzguncuk’tan sesleniyorum. Üsküdar’dan minibüse bindiğimde daha önce görmediğim bir yeri görecek olmanın heyecanını hissettim. Daha önce neden gelmemişim ben buraya? Burası insana İstanbul’da olduğunu unutturuyor demeyeceğim, çünkü köprü nerdeyse her fotograf karesine kıyıdan köşeden giriyor mutlaka. Kuzguncuk’u nasıl anlatmalı?Küçücük evlerinden, cam kenarlarındaki çiçeklerden, dar ve dolambaçlı sokaklarından, yokuşlarından, uzun uzun tırmanılan merdivenlerinden bahsedilebilir.Kuzguncuk bir adam olsa, gözlüklü ve sakalsız olurdu, kravat takmazdı, kıyafetleri gösterişsiz ama kaliteli olurdu.Üniversite mezunu, anne babası İstanbul doğumlu, büyükbabası İstanbul’un ilk erkek terzilerinden veya eczacılarından olurdu.
Kuzguncuk bana kendimi iyi hissetirdi.Hayat Kahvesi diye bir kafenin terasında güzel bir kahvaltı edip üzerine Türk kahvesi içtim. Sokaklarda dolanırken çektiğim fotoğraflara baktım, etrafımı uzun uzun seyrettim, dinledim.Bu semtin ve bu kafenin sakinliği, oturmuşluğu, huzuru benim içimdeki karmaşayla, itiş kakışla, memnuniyetsizlik ve mızmızlıkla oldukça büyük bir tezat oluşturuyor.
Terasta, oturdugum yerde soluma baktığımda küçük bir klise ve onun bahçesini görebiliyorum. Kilisenin önünden tipik bir Kuzguncuk sokağı sakince sahile doğru uzanıyor.Başımı sağa çevirdiğimdeyse yemyeşil bir tepe ve aşağıda bir fidanlık var.Sokaklardan ara sıra geçen tek tük arabalar nerdeyse özür dileyerek sessizliği bölüyorlar.
Yeterince dinlendim, karnımı doyurdum, keşfetmeye devam edebilirim...

21 Ekim 2010

Kırk (40)

Günlerdir kafamda hep aynı şey var: 3 sene sonra 40 yaşında olacağım. Kendimi biraz olsun tanıyorsam, hayata karşı şimdi olmayan cesaretim o zaman eksilerde dolaşacak.Kırk demek zırt demek olacak.Şimdiye kadar alamadığım kararları, yapamadığım değişiklikleri, kendimle ilgili cevabını bilemedigim soruları artık deşip kurcalayacak durumda olmayacağım. Kırk yaşıma geldigimde nasıl bir resmin icindeysem, ne yaşıyor ve yaşamıyorsam o halimi kabullenmem gerekecek.
İşte o yüzden, bu aralar hep bunu düşünüyorum. İki secenegim var : Kırkıma geldigimde icinde olmaktan – gercekten- mutlu olacagim bir resme donusturmek hayatimı ya da şuanki hayatıma ve şuanki Ebru’ya alışmak, onlarla barışmak, onları sahiplenmek ve kabullenmek...

10 Ekim 2010

Ye Dua et Sev

Ye Dua Et Sev diye bir film var, yeni girdi vizyona.Eat Pray Love. Aynı isimli kitaptan sinemaya uyarlanmış. Başkahramanımız Liz ( Julia Roberts) acılı bir boşanmanın ardından kendini bulma ümidiyle İtalya, Hindistan ve Bali'yi kapsayan uzun bir seyahate çıkar.
İşinden bir yıllığına izin alarak, karakterine hiç uymayan bir şekilde güvenli limanından çıkar, hayatını değiştirmek için her şeyi riske atar. Harikulade ve egzotik seyahatleri sırasında, İtalya’da yemek yemenin yalın zevkini, Hindistan’da duanın gücünü, ve son olarak, beklenmedik bir şekilde, Bali’de ise içsel huzur ile aşkın dengesini yaşar.Aşk eşittir Javier Bardem. Hastasıyız.
Ne kadar şanslıdır ki karşısına hep iyi insanlar çıkar. Kimse Liz’in bu kafası karışık halinden istifade etmeye çalışmaz. Ne kapkaça uğrar ne de kötü kalpli hemcinsleri tarafindan tuzaga dusurulur. Tanıştığı tüm kadınlar ve erkekler hep cok samimi ve arkadas canlisidir. Bir hafta tatil yapmak icin bir yil para biriktirdigimizi dusunecek olursak, aynı zamanda Liz’e bu aylar süren gezip tozmaların , bu degirmenin suyunu da sormak gerekir ama olsun.Belki ben “hadi Javier Bardem ne zaman gorunecek diye sabırsızlanırken kaçırmışımdır. Liz Bali’de bir aksam bir plaj partisine gider ve orda genc ve adeleli bir sarisin adamla tanistirilir, alkol alirler dansederler , adam Liz’i kuytu biyere goturur ve soyunur, hadi denize girelim der. Liz butun aksam icip icip oynastigi ve karsisinda cirilciplak duran adama bakar, “yok ben almiym, alana mani olmiym “ gibisinden biseyler soyler ve adamin suratina da epey bir güler. Adam “ hadi ya, gelseydin, takilsaydik, peki sen bilirsin, canin sagolsun” der. Kadina bagirmaz, asagilamaz, hakaret etmez, tartaklamaz.Zorla birlikte olmaya calismaz. Liz o kafaya ragmen o gece ordan tecavuze ugramadan ayrilmayi basarir.
Ayni sansli Liz’e , dunyanin obur ucunda , bombos bir yolda bir araba carpar ve icinden Javier Bardem çıkar. Hepsi tamam da bu Javier olayı gerçek olamayacak kadar güzel. Sendeki de ne şansıdır be Liz ablacım? Biz de kendimize göre bir rotada gezdik, ben hic oyle yolda yolakta bedava gezen Javier’e rast gelmedim, gelemedim.Kader utansın.
Filmi yine de izlemenizi isterim, hele gezmeyi ve yemeyi seviyorsaniz, filmin “Ye” kısmı çok iştah açıcı, kalori hesabını iyi yapın. He he . Dua et kısmı beni sarmadı. Uc kulhuvallahu bir elham okudum, gecti. Sabahtan beri Javier asagi Javier yukari , ama laf aramizda biraz yorgun gordum kendisini. Sen simdi boylesin Penelope kucagina cocugu verince ne olacaksin be yavrum?
Herneyse, bu film bana, beklentilerini çok yüksek tutmazsan hayattan daha çok zevk alınacağını öğretti. Siz de filmden sizi aydınlatmasını, doğru yolu göstermesini, ya da içinizdeki tüm sıkıntıları gidermesini, soruları cevaplamasını beklemeyin. Sadece gidin.