21 Aralık 2010

Alıştırma

Yazı alıştırmaları için bir internet sitesine üyeyim. Ordan bana birkaç kelime gönderdiler ve bunları kullanarak bir hikaye yaz dediler.
Kelimeler : Olmuyordu - gözümü-ihtimal-boydan boya -bensiz- yapmak- eski- bırakmaması -sesi- istemedi - hikaye- paltosuna

İşte bu da uydurduğum hikaye:

Karşı apartmanın çatısına konan martılar doğan güneşi kafalarını yukarıya kaldırarak haykıra haykıra selamlıyorlardı.Uyandım ve yeterince uyuduğumu hissettim.Onu uyandırmak en azından kızdırmak icin usulca odasına girdim. Yatak hic bozulmamıstı. Demek bensiz çıkılan kızkıza akşam yemeği böyle uzun oluyormuş diye güldüm kendi kendime.Henüz birbirimize sevgili olmamıştık, ev arkadaşıydık ama salondaki kanepede televizyon karşısında koyun koyuna çok uyumuştuk.Kalkıp yatak odasından battaniye almaya üşenir, benim okuldan gelince bir kenara fırlattığım eski paltoma sarınırdık.Öğrencilerim amma dalga geçerdi o solgun yeşil kabanımla.Bir hikayesi olabileceğine ihtimal vermiyorlardı.Oysa onu bana o aldırmıştı birkaç yıl önce. O zaman o kadar canlı bir rengi vardı ki ben tereddüt etmiş, almak istememiştim.Ucuz ve kalitesizdi, ama onu kıramayıp almıştım.Tahmin ettigim gibi üzerine kuş pislediği gün paltoyu yıkamış ve şimdiki soluk rengine sahip olmuştum.Aslında itiraf etmeliyim ki bu haliyle benim karakterime daha uygundu.
Camın kenarındaki masanın üzerinde boydan boya saksılar diziliydi. “Bakımı en kolay bitki olduğu için” demişti O, “çeşit çeşit kaktüsler aldım”. Harika menekşeler de vardı çiçekçide ama klasik anne işi deyip istememişti..Güya kaktüslerle ilgileniyordum ama gözümü de yoldan alamıyordum.Beni pencerede onu beklerken bulmasını istemiyordum.Kendim de dahil herkese yalan söylüyordum. Yok Aylin benim tarzım değildi, yok ben onu neden kıskanacaktım.Oysa o yokken benim icin evde hic bir sey aynı olmuyordu.Aylin evdeyse çalan müzik de, içilen içki de Aylince olurdu ve bu çok hoşuma giderdi.
Çay suyunu ocağa koyarken anahtar kilidin içinde yavaşça döndü, ayakkabılarını dışarıda çıkarıp eline almıştı.Her zamanki kurnaz Aylin hareketleri.Elimde yanık kibrite ve çıplak ayaklarıma baktı."Taşa basma" dedi. "Sen de şuan taşa basıyorsun" dedim.Sesi iyi çıkıyordu, beş dakika önce uyanmış ve aniden sokağa fırlamış gibi değildi.Ayakkabılarını bıraktı. "Senin gibi birine ne yapmak lazım biliyorum çok iyi biliyorum aslında" dedi.Bana bütün gece nerdeydin diye bile sormuyorsun. Sana bunu sorma hakkını bana veriyor musun derken kendi kendime kızdım.Ne mıymıntı adamdım ben.Beraber izlediğimiz tüm o romantik Amerikan filmlerinden de hiç ders almamıştım.Önce kavga etmemiz, ardından birkaç haftayı birbirimizden ayrı ve sürünerek geçirmemiz gerekiyordu.Sonunda yağmurlu bir günde saçım sakalım uzamış bir vaziyette ayaklarına kapanıp eve dönmesi ve beni bir daha bırakmaması için gözyaşı dökmeliydim.
Bunların hiçbiri olmadı.Aylin üstünü değişip salona döndü, demlenmekte olan çaya iki karanfil attı. Çoğu sabah olduğu gibi Mazhar-Fuat-Özkan’ın CD’sini koydu. “Sarı Laleler” sardı küçük evimizi. Şarkıya eşlik ettik birbirimize bakmadan. “Sen olmasan buralara gelemezdim ben... Sevemezdim bu şehri anlamazdım dilinden ...”